Read this blog in:
Enfeksiyonsuz Bir Hayat
Bilim hayatımızda birçok şeyi değiştirdi. Antibiyotikler, aşılar, tüm bu keşifler hayat standartlarımızı, ortalama yaşam süremizi arttırdı. Fakat hâlâ bakteri olarak adlandırılan küçük mikroorganizmalara karşı olan mücadelemizde, sanatımızın üstadı olamadık. Bugün, tek hücreli olan bu bakteri, tarihte birçok ölümün sebebi olan tüberkülozdan, nadiren hayatı tehdit eden fakat yaygın bir hastalık olan salmonellozise kadar birçok hastalığa sebep olmaktadır. Bakterilerin sebep olduğu hastalıkların çoğu antibiyotikler sayesinde tedavi edilebilir. Fakat bu küçük mikroorganizmalar, güçlü hayatta kalma dürtüsüne sahip olduğundan her geçen gün evrim geçirip, tek silahımız olan antibiyotiklere karşı kendilerini savunabilmektedirler ve hatta antibiyotik direnci kazanmış bakteriler de bulunmaktadır. (Antibiotik direnciyle ilgili daha fazlasını öğrenmek için buraya tıklayınız ).
Bunun yanı sıra, hastanelerde bulunan hastaların birçoğu, bulaşıcı hastalığa yakalanma riski ile karşı karşıyadır ve bunların, mali yükten ölüme kadar değişen sonuçları olmaktadır. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi 80 000’den fazla hastanın her gün Avrupa hastanelerinin akut bakım ünitelerinde hastane kaynaklı enfeksiyona yakalandığını rapor ediyor (Daha fazlasını öğrenmek için buraya tıklayınız ). Her bulaşıcı hastalık bakteri kaynaklı olmamasına rağmen, bakteri kaynaklı bulaşıcı hastalıkların en yaygın enfeksiyon türü olduğunu belirtmekte fayda var.
Bulaşıcı hastalıklara karşı bir şey yapılması gerekmesi ve antibiyotik kullanımının azaltılması için alternatif yolların aranması gerekmektedir. Hastanelerde gerçekleşen bakteriyel enfeksiyonu azaltmanın bir yolu da bakteri çoğalmasını önlemekten geçiyor. Bu, tam olarak ViBrANT Projesinde yaptığımız şeydir. Malzemelerin yüzey yapılarına müdahale ederek, bakterilerin yapışamayacağı bir biçimde değiştirmeyi planlıyoruz. Birçoğunuz bakteri bulunmayan bir yüzeyin, hastanelerdeki enfeksiyonun önüne geçebileceğini tahmin edebilir ancak hikâye sadece burada bitmiyor. Bakteri yüzeye yapıştığı zaman, kalkan görevi gören biyofilm oluşturup, kolonizasyonu sırasında kendisini dış etkilerden bu kalkan sayesinde korur. Sonuç sadece yapışmış olan bir bakteri değil, koloniler topluluğu olan bakterilerdir ve bu yüzeye yapışmış bir bakteriden daha büyük bir risk yaratmaktadır. Bu durumun enfeksiyonu önleme açısından önemini anladığımıza göre sorumuz şu olabilir:
Eğer bu metod enfeksiyon riskini azaltabiliyorsa, neden bu amaçla henüz geliştirilmiş materyaller bulunmamaktadır?
Öncelikle, konu üzerinde daha önceden yapılmış çalışmalar var ve bazı materyaller geliştirilmiş ancak bakterilerin bir yüzeye yapışmasına dair veya bunu neyin önleyeceğine dair çalışmalar tam olarak anlaşılmamış durumda. Bazı teoriler geliştirilmiş olsa da bu parametrelerin nasıl çalıştığına dair tüm sorulara cevap vermiyorlar ve aynı zamanda her bakteri aynı kurala uymamakta. Bu nedenle, bu teorileri uygulamak kolay olmamaktadır. İkincisi, bir malzemenin yüzeyini değiştirmek o kadar kolay olmamaktadır. Özellikle polimerler, yüzeyleri çok reaktif olmadığından dolayı, yüzeyi değiştirilmek istendiğinde, yapılacak işlemin bilinmesine rağmen problem yaratabilirler. Bu nedenle, bu zorlukların üstesinden gelmeyi ve polimer yüzeylerini bakterilerin yapışmasını engelleyecek şekilde değiştirip, hastalar için daha az riskli bir ortam yaratmasını sağlamak istiyoruz ve aynı zamanda bu şekilde geliştirilmiş materyalin tanı araçlarının verimliliğini arttırıp yanlış teşhislerin oranını azaltacağından, değiştirilmiş bu malzemeyi kullanmayı teşhis araçları için de hedefliyoruz. Su an Portekiz’de bu konuya dair çalışmalar yapmaktayız.
Son olarak, herkese enfeksiyonsuz bir hayat dileyip, yazıyı burada bitiriyorum.
Tugce Caykara